DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI
“ER KİŞİ NİYETİNE”, “SAF BAĞLANAN O GÜN”DE!.. * “Küllü nefsîn….. ve ileynâ türce’ûn!” (Her nefis/canlı, ölümü tadacaktır ve sizi bir imtihan olarak şer ve hayr ile deneyeceğiz; hepiniz sonunda bize döndürüleceksiniz!..” (Kur’ân-ı Kerîm; Enbiyâ Sûresi, âyet 35)
* “Kim ki, Rabbinin rızâsını, O’na kavuşmayı diliyorsa, sâlih karşılıksız bir amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibâdete hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak etmesin!” (K. Kerîm; Kehf Sûresi, âyet 18)
* “O, hanginizin daha güzel iş (ameller) yapacağınızı denemek için ölümü ve hayâtı yarattı.” (K. Kerîm; Mülk Sûresi, âyet 2’den)
* “Allah’ın izni olmadıkça kimseye ölüm yoktur. Ölüm, vâdesi yazılmış şaşmaz bir yazıdır.”, “Her nefs (canlı) ölümü tadacaktır.” (K. Kerîm; Âl-i İmrân Sûresi, âyet 145, 185’ten)
* “Her nerede olursanız ölüm size yetişir, göklere yükselmiş burçlarda (kalelerde) bile olsanız!” (K. Kerîm; Nisâ Sûresi, âyet 78’den)
* “Herkesin ömrü ve ömürlerin kısalması hep yazılıdır.” (K. Kerîm; Fâtır Sûresi, âyet 11)
* “Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir.” (K. Kerîm; Cuma Sûresi, âyet 8)
*“Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek (…) için nice âyetler, ibretler vardır.” (K. Kerîm; Zümer Sûresi, âyet 42’den)
* “Dünyâ sizin için yaratıldı. Siz de âhiret için yaratıldınız.”; ”Dünyâ için, dünyâda kalacağın kadar çalış. Âhiret için orada sonsuz kalacağına göre çalış. Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itâat et. Cehennem’e dayanabileceğin kadar günâh işle.”; “Âhirette olacaklardan sizin bildiklerinizi hayvanlar bilselerdi, yemek için et bulamazdınız.”; “Bu dünyâda insan kimi severse, âhirette onunla beraber olacaktır.”; “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar. İnsanlara vâiz olarak (öğüt ve ibret verici, nasîhat edici olarak
) ölüm yetişir.”; “Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hâtırlayınız!”; “Gece-gündüz, ölümü hâtırlayan kimse, Kıyâmet Günü şehîdler yanında olacaktır.”; “Ölmeden evvel ölünüz. Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz!”; “Ölümü çok hâtırlayınız. Onu hâtırlamak, insanı günâh işlemekten korur ve âhirete zararlı olan şeylerden sakınmağa sebep olur.”, “İnsanlara vâiz olarak (öğüt ve ibret verici, nasîhat edici olarak) ölüm yetişir.”, “Başkalarına kalacak olan şeyleri toplamakla vaktinizi kaybetmeyiniz. Kavuşamayacağınız şeyleri ele geçirmek için uğraşmayınız. İhtiyacınızdan fazla binalar yapmakla hayâtınızı harcamayınız.”, “Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevâbı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.”,
“Allahü teâlâ, ancak ihlâsla yapılan ameli kabûl eder.”, “Beş şeyden evvel beş şeyin kıymetini bil: İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin, hasta olmadan önce sıhhatin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin, meşguliyetten önce boş vaktin ve ölmeden önce hayâtın.”
, “Allahü teâlâ ezelde insanları yaratırken; ecellerini, ömürlerini ve rızıklarını takdir etmiştir.”, “İnsanların en akıllısı, ölümü çok hatırlayandır. Ölümü çok hatırlayan insana, dünyâda şeref, âhirette yüksek dereceler nasip olur.”
, “Münker ve Nekir melekleri, suâl ve cevaptan sonra meyyite (ölüye) ‘Cehennem’deki yerine bak, Allahü teâlâ değiştirerek, sana Cennet’teki yeri ihsân eyledi’ derler. Bakar, ikisini birlikte görür.”, “Kazâ-ı muallakı hiçbir şey değiştirmez. Yalnız duâ değiştirir ve ömrü yalnız ihsân, iyilik artırır.”,
“Bazı şiirler, elbette apaçık bir hikmettir…”, “Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen alır.”, “Büyüleyici sözler gibi, hikmetli şiirler de vardır...”, “Şâir
Hassan’ın sözleri, düşmana ok yarasından daha tesirlidir…”, “Şiir, bir söz ki, güzeli daha güzel, çirkini daha çirkindir...” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)*
“Yâ Rabbî!.. Ölüm bizi uyandırmadan önce, Sen bizi uyandır!” (İmâm-ı Rabbânî “k. sirrüh
”-Mektûbât: 1/69)* “Kısmetindir gezdiren yer yer seni/Arşa çıksan akıbet: Yer, yer seni/Ânın içün, ânın adı yer oldu/Önce besler, sonra kendi yer seni!..” (Şeyhülislâm İbn-i Kemâl Paşa “r. aleyh
”: D. Edirne-1468, Ö. İst. 1534)* “Azrail’in ‘Naziat’ ve ‘Naşitat’ diye anılan yardımcıları ve elemanları vardır. Allahü Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
‘Andolsun Naziat’a, ruhları şiddetle çekip çıkaranlara; andolsun Naşitat’a, ruhları kolaylıkla alanlara.”, “Resûlallah (sav) buyurmuş ki: ‘Mümin ölüm döşeğinde iken melekler bembeyaz yüzleri ve beyaz giysiler içerisinde ona gelirler: Ey tertemiz olan rûh, haydi rahata, huzura, sana karşı gazapta bulunmayan Rabbe, Cennete gidelim derler. Bunun üzerine rûh da tıpkı sucunun su kabından suyun damlaması hâli gibi akar çıkar.” (Prof. Dr. Ali Muhammed Sallabi-İslâm İnanç Esaslar; Ravza Yy. İst. 2017, s. 184-185) * “Yalancı dünyâya konup göçenler/Ne söylerler ne bir haber verirler.” (Yûnus Emre “r. aleyh
”)* “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber/Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?..”;
“Tahtadan yapılmış bir uzun kutu/Baş tarafı geniş, ayakucu dar/Çakanlar bilir ki bu boş tabuta/Yarın kendileri dolduracaklar. (…) Ölenler yeniden doğarmış gerçek/Tabut değildir bu tahta kundak/Bu ağır hediye kime gidecek/Çakılır çakılmaz üstüne kapak.” (
N. Fâzıl Kısakürek “r. aleyh”
)* “Artık demir almak günü gelmişşe zamandan/Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.”;
“…Ölüm asûde bahar ülkesidir bir rinde/Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter/Ve serin serviler altında kalan kabrinde/Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.” (Y. Kemal Beyatlı “r. aleyh”)
* “Eyvah!.. Ne yer ne yâr kaldı/Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı/Şimdi buradaydı, gitti elden/Gitti ebede gelip ezelden.”
(Abdülhak Hâmid “r. aleyh”)
* “Ecel zaman tanımaz/Yaşlı ve genç ayırmaz/Seni beni kayırmaz/Ölüm vardır unutma!..” (M. Ali Demirbaş-Türkiye Gzt)*“Allahü teâlânın emriyle, meyyit kabirde uykudan uyanır gibi, uyana ve göre ki, bir karanlık yerdedir. Hizmetçisine veya kendisine daima yardımda bulunan kimseye seslenip (
Bana mum getirin!) der. Asla ses ve sedâ gelmez. Hemen kendim kalkayım, derken elleri toprağa dokunur ve başı lâhd taşlarına veya tabut tahtalarına dokunur. Bunun üzerine (
Â… ben ölmüşüm!..) diye telâşlandıkta, kabir yarılıp, iki suâl meleği zuhûr eder. Bunların ağızlarından yalın ateşler ve burunlarından, siyah dumanlar çıkmakta ola. Bu hâlde, ona yakın gelip diyeler: (
Men rabbüke ve mâ dînüke, ve men nebiyyike?). Yani ‘
Rabbin kimdir ve dînin hangi dindir ve peygamberin kimdir?’ Bunlara doğru cevâb verirse, o melekler, onu
Hakk teâlânın, ona rahmetiyle tebşir edip/müjdeleyip giderler. Hemen o ânda kabrin sağ tarafından bir pencere açılır ve bir ay yüzlü kişi çıkıp, yanına gelir. Bu îmânlı hâtuna bakıp şâd olur. (
Sen kimsin?) diye süâl eder. (
Ben senin, dünyâda, sabrından ve şükründen yaratıldım. Kıyâmete değin, sana yoldaş olurum) diye cevâp verir.”(
Muhammed bin Kutbüddîn-i İznikî-“Miftâh-ul-Cennet (Cennet Yolu) İlmihâli”= İslâm Ahlâkı-H. Hilmi Işık, s. 336’dan)
aygıdeğer Okuyucularımız!..Bilindiği üzere; Şubat 2021’de yayınlanan (
Asırlık Bir Çınar “KORE GAZİSİ SEYİT ALİ ÇAVUŞ” VE…) adını taşıyan eserimizin son bölümü olan “
Gel Dediler… Gidiyorum, Elvedâ Ben Gidiyorum!..” başlıklı yazımızda
“serlevha” hâlinde yukarıdaki seçilmiş cümleleri
Sizlerle paylaşmış ve sonrasında da söze
“…her bir eserde olduğu gibi, nihayet bu “eser”in de bir “son”u var. 20’nci bölümle bunu noktalarken biz fânîler için de hayâtın elbette ki bir “nihayeti”nin olduğunu düşündük ve kendimiz için aşağıdaki mısraları farklı bir anlayış içerisinde kaleme aldık. Diyoruz” demiş ve “
Gel dediler… Gidiyorum, elvedâ ben gidiyorum/Hani anne-babam nerde, ve ağbey-kardeş diyorum!..” mısraları ile başlayan bir şiirimiz ile okuyucularımıza vedâ eylemiş idik.Bu defa da âdeta onun bir devamı olarak aşağıdaki şiiri kaleme aldık. Onu da
Siz Saygıdeğer Okuyucularımız ile paylaşmadan geçemedik…Diyoruz ve bu mısralarımız ile de
Sizleri başbaşa bırakalım istiyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = (***) = = =“Er kişi niyetine!..”, “saf bağlanan o gün”de; “İmâm” ile beraber, “musâllâ”da “en ön”de; “Cami duvar yanı”nda, “cihet: Kıble-i yön”de!..“Nasıl bilirsiniz?..”e, “İyi biliriz!..” var ya; Onca yıllık bir “ömür”, bu “cevâb”a sığar ya!.. “Er kişi niyetine!..”, “saf bağlanan o ân”da; “Hayât Muhasebesi”, “kâr” mı yoksa “ziyân”da; “Bir hoş sadâ” bırakmak, mal-mülk değil “cihân”da!..“Nasıl bilirsiniz?..”e, “İyi biliriz!..” var ya; Onca yıllık bir “ömür”, bu “cevâb”a sığar ya!.. “Er kişi niyetine!..”, “saf bağlanan o vakit”;“Kredi kartı” geçmez, ne “altun-döviz-nakit”;“İyi!..” isen desinler, olsunlar sana “şahit!..”“Nasıl bilirsiniz?..”e, “İyi biliriz!..” var ya; Onca yıllık bir “ömür”, bu “cevâb”a sığar ya!.. Bir “namâz” ki “rükû” yok; “secde”si yok, “dört tekbir”;“Müslim-kâfir” ayrılır, gereksiz olur “tekfîr”;“Deist-Ateist” gelmez; ne “celp” ister, ne “tedbir!..”“Nasıl bilirsiniz?..”e, “İyi biliriz!..” var ya; Onca yıllık bir “ömür”, bu “cevâb”a sığar ya!.. Bir “namâz” ki “rütbe” yok, “ünvanlar” burda geçmez; “Mal-mülk” ve “asâlet”ler, “o gün” “beş para” etmez; İster “uçağa” bindir, “kabir”den öte gitmez!..“Nasıl bilirsiniz?..”e, “İyi biliriz!..” var ya; KAYIKÇ’Ali bir “ömür”, bu “cevâb”a sığar ya!..