İsa Kaplan Turan Devletleri Teşkilatı Hatay İl Başkanı Olduİş İnsani İsa Kaplan medya mensupları ile 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü münasebetiyle yaptığı görüşmede hem gazetecilerin gününü kutladı , hemde Turan Devletleri Hatay İl Başkanı olduğunu müjdeledi. Başına konuşan Kaplan şu ifadeleri kullandı : Bu mutlu gününüzde işini hakkıyla yapan tüm basın mensuplarının gününü kutlarım. Gecmiste Genel Başkanımızın yaptığı çok kıymetli bir açıklamayı tekrarlamak isterim.Sayın başkanımız Murat Çobanoğlunun ifadesiyle :Aziz Turan Sevdalıları,
Oğuz Kağan neslinin aziz mensupları,
Türklük ruhunu asırlarca gururla taşıyan yiğit Türk evlatları,
Hepinizi en içten saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.
Orta Asya’yı aşarak, kalıplarını kırarak ve bendini yararak Türklerin tüm cihana hükmetmesi elbette sıradan bir hadise değildir.
Bugün aziz ecdadımızın attığı adımların ne kadar muhteşem ve çağlara yön veren zaferlerin müjdecisi olduğunu bilmek lazımdır.
Orta Asya’da olgunlaşan Türklük, önce o coğrafyada birçok devlet kurmuş ve arkasından da dalgalar halinde üç kıtaya yayılmıştır.
Böylelikle takip eden asırlar Türk milletinin göz kamaştırıcı ihtişam ve heybetiyle dolup taşmıştır.
Uç beyliğinden İmparatorluk seviyesine giden onlarca devlet kuran atalarımızın, ufku ve uzağı görebilen geniş öngörüsü belirleyici olmuştur.
Dağılmış, örselenmiş, ufalanmış, zaafa düşmüş ve savaşlarla dermanı tükenmiş son yurdumuz, kaos ve buhrandan süratle kurtulmuş olsa bile gerek ülkemizde gerek Türk coğrafyalarına Türklere düşmanlık devam etmektedir
Büyük bir onurla taşıdığımız Türklük ruhunu, Türkiye’yi merkezi haline getirerek birliği, bütünlüğü, dayanışmayı kurumsallaştırmaya çalışmalıyız.
Elbette millet şuuruyla yekvücut olmuş ve vatanlaştırdığımız her coğrafyanın mutlu-özgür yaşaması hasreti ile yaşıyoruz. Hasretimizi bu çatı altından dile getirmekte ayrı bir onur ve gururdur.
Birbirimizin dertleri ile hemhal olmuş cihanşümul bir millet haline gelmemiz için; fedakârlığın, cesaretin, hoşgörünün, cihat ve gaza duygusunun kilitleri açmasıyla ve kitlelere ulaşmasıyla mümkün olacağı inancındayım. Bunu da bizler yapacağız.
Viyana kapılarına dayanan cüretin, İtalya’ya uzanan azmin ve Afrika’yı kuşatan heyecanın arkasında kuşkusuz ifadeye çalıştığım bu hususların muazzam izleri vardır.
Orta Asya’da dikilen filiz; Selçuklu ile kökleşmiş, Osmanlı ile dal vermiş, büyümüş, gürleşmiş ve Türkiye ile çınarlaşmıştır.
Orta Asya’dan başlayan tarihi yolculuk tüm kıtaları kapsayacak şekilde makas değiştirmiş ve Osmanlı sarığını kardinal külahına tercih eden bir anlayışa zemin oluşturmuştur. Atalarımızdaki gazilik ve alplik bilinci engelleri aşmış; aynı zamanda sevginin ve merhametin bayraktarlığını yapmıştır.
Doğaldır ki, elde edilen muzafferiyetlerin gerisinde; Şeyh Ede-Bali’nin irşadı, Hayme Ananın niyazları, ahilerin fütüvvet adabı, Türkmenlerin mertliği ve Cenab-ı Allah’ın yardımı bulunmaktadır.
Ecdadımızın tarihe mührünü vurmasındaki sır; inancın, imanın ve bağımsız yaşamaya duyulan tutkunun bileşkesinde aranmalıdır.
Eğer Atalarımız atılganlık ve kararlılıkla bir başarıya ulaşmışsa, bunda;
√ Zulme karşı şefkatin,
√ İhanete karşı sadakatin,
√ Korkaklığa karşı yiğitliğin,
√ Pısırıklığa karşı kendine güvenin,
√ Bezginliğe karşı dayanıklılığın,
√ Ve ayrılığa karşı kardeşliğin üstün gelmesinin büyük bir payı vardır.
Türklerin vefalı, hamiyetli, gözü pek ve hidayet sahibi nesilleri kaynaşmanın adresi, adil ve adaletli yönetimin burçları olmuşlardır.
İşte böylesi bir ortamda bin yıllık kardeşlik hissiyatı Türkmen kilimleri gibi vicdanlara dokunmuş ve çağlar boyunca güçlenerek bugünlere gelmiştir.
Şehit kanlarıyla kardeşlik hukukunun sayfaları yazılmıştır.
Millet olmanın mükâfatı ve güzellikleri dünyanın her köşesinde meyvelerini vermiş, kardeşliğin zem zem suyuyla susayan gönülleri kandırmıştır.
At sırtında, kale önlerinde, meydanlarda mozaik olmak için ter dökülmemiştir.
Malazgirtl kıtalara açılan kapısı; farklılıklara özenen ve savunan değil, aynı kaderi paylaşan, aynı ülküye inanmış, birlikte yaşamaktan başka bir şey düşünmemiş abide şahsiyetler tarafından ardına kadar açık tutulmuştur.
Bin yıllık kardeşlik bize;
√ Caber’e giderken Fırat’ta boğulan Süleyman Şah’ın öğüdüdür.
√ Evladı Ertuğrul Gazi’nin vasiyetidir.
√ Çınar rüyasının himmetinden güç alarak zafer naralarını milletine hediye eden Osman Gazi’nin tavsiyesidir.
√ Bizans surlarını oklarıyla döven, kılıçlarıyla yıkan Samsa Çavuş’un, Aykut Alp’in, Konur Alp’in, Hasan Alp’in, Akça Koca’nın önerisidir.
√ Derin hikmetinden feyiz aldığımız Şeyh Ede-Bali’nin dileğidir.
√ Osman Gazi adına ilk hutbeyi okuyan Dursun Fakih’in temennisidir.
Ecdadımızın emanetine sahip çıkmak ve yaşatmak ise bizim boynumuzun borcudur.
Buna hıyanetlik edene, tahrip edene ve değersizleştirmeye yeltenene de karşı durmak ve emellerini boşa çıkarmak Türk tarihinin omuzlarımıza yüklediği büyük bir vazifedir.
Kimse azız diye üzülmesin, çoğuz diye sevinmesin.
Bir şeyi yapabilmek için sayısal çoğunluk marifet olsaydı, 400 çadırlık Türkmen topluluğuyla mesafe almak mümkün olmazdı.
Bu anlamlı günde Türk milletinin birliği, dirliği, bütünlüğü ve bekası için ecdadımızın vasiyeti ne gerektiriyorsa onu yapmaya yeminli olduğumuzu buradan duyurmak istiyorum.
Bu ve benzeri birliktelikler parçalanmayı durduran özverinin adıdır.
Türklüğün yaşam alanını ihmal ve inkâr edenlerin tökezleyecekleri maddi ve manevi zenginliğin otağıdır.
Şehit kanlarıyla vatanlaştırdığımız her karış toprağın özetidir.
Türk’süz bir dünya düşleyenlere verilen ibretlik dersin hazırlık yeridir.
Kavga ve kargaşaya son veren düzenin ve iradenin yayılma alanıdır.
Bu kutlu birliktelik kucaklaşmaya, buluşmaya giden sürecin mihenk taşı olsun.
Buradan esen rüzgârı kasırgaya dönüşsün zalimlerin üstüne tufan olsun…
Ne hazindir ki, dün ecdadımızın yönetimi altında huzur ve barış içinde yaşayan milletler bugün çilenin, karmaşanın ve bunalımın dibine kadar batmışlardır.
Dün kuvvetin ve itibarın çevrelediği toplumlar bugün ezilmişliğin, dışlanmışlığın, acziyetin çıkmazına saplanmışlardır.
Balkanlardan Ortadoğu’ya Ortadoğudan Doğu Türkistan’a kadar yaşanan dram ve travmalar bunun açık kanıtıdır.
Emperyalizmin tuzaklarına aldanarak bize sırt çevirenler vahim ve içler acısı bir manzaranın içindedirler.
Bu çağın tekfurları ve onların işbirlikçileri Türk-İslam coğrafyasını deney tüpü haline getirmiş; kanın, gözyaşının ve acıların çığ gibi büyümesine neden olmuşlardır.
Geçmişteki yüksek yönetim erdeminden sonra, içinde bulunduğumuz zamandaki felaket tablosunu vicdanlı hiç kimse kabul edemeyecektir.
Dünya Türklüğünün artan sıkıntıları, İslam âleminin çeşitlenen sorunlarla boğuşması milletimiz açısından kaygı ve üzüntü vericidir.
Bu nedenle silkinip ve titreyip aslımıza dönmemiz ve neslimizin sorumluluğundan ve kılavuzluğundan bir an olsun ayrılmamamız vazgeçilmez bir önemdedir.
Binlerce yıllık duyuşun, hissedişin, kabulün, ilkenin, tamah ve riyadan uzak duran ahlakın başka bir neticeye kapı aralaması bize göre imkânsızdır.
İnsanlık tarihi değerlerinden uzaklaşan, kültürünü, medeniyetini sürekli kılamayan birçok milletin zaman içerisinde ortadan kalktığını, başka toplumlar arasında kaybolduğunu göstermektedir.
Bu nedenle sorumluluklarımız fazla, yapacağımız işler çoktur.
Atalarımızdan aldığımız tarihi mirası gelecek kuşaklara yıpranmadan devretmek mecburiyetindeyiz.
Bugün Türklüğün kalpgâhında sizlere hitap etmekten büyük bir memnuniyet duydum.
Buradan, yerkürenin neresinde bir Türk varsa aklımızda ve gönlümüzde olduğunu Türklü destanın anılarını yüreğimizde taşıdığımızı söylemek istiyorum.
Dileğim daha nice yıllar burada toplanarak mazideki haşmeti analım ve onu aşmak için birbirimizle uğraşmak yerine tam olarak kenetlenelim.
Türk milletinin çağlara yeniden damga vurması için bu zorunlu ve büyük bir gerekliliktir.
Allah’ın izniyle Türk milleti var olacak ve sonsuzluğa giden yolda hiçbir güç tarafından alıkonulamayacaktır.
Kahraman ecdadımızı ve tüm şehitlerimizi hürmet, minnet ve şükran hislerimle anıyorum.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Cenab-ı Allah hepsinden sizlerden ayrı ayrı razı olsun.
Oğuz Kağan neslinin aziz mensupları,
Türklük ruhunu asırlarca gururla taşıyan yiğit Türk evlatları,
Hepinizi en içten saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.
Orta Asya’yı aşarak, kalıplarını kırarak ve bendini yararak Türklerin tüm cihana hükmetmesi elbette sıradan bir hadise değildir.
Bugün aziz ecdadımızın attığı adımların ne kadar muhteşem ve çağlara yön veren zaferlerin müjdecisi olduğunu bilmek lazımdır.
Orta Asya’da olgunlaşan Türklük, önce o coğrafyada birçok devlet kurmuş ve arkasından da dalgalar halinde üç kıtaya yayılmıştır.
Böylelikle takip eden asırlar Türk milletinin göz kamaştırıcı ihtişam ve heybetiyle dolup taşmıştır.
Uç beyliğinden İmparatorluk seviyesine giden onlarca devlet kuran atalarımızın, ufku ve uzağı görebilen geniş öngörüsü belirleyici olmuştur.
Dağılmış, örselenmiş, ufalanmış, zaafa düşmüş ve savaşlarla dermanı tükenmiş son yurdumuz, kaos ve buhrandan süratle kurtulmuş olsa bile gerek ülkemizde gerek Türk coğrafyalarına Türklere düşmanlık devam etmektedir
Büyük bir onurla taşıdığımız Türklük ruhunu, Türkiye’yi merkezi haline getirerek birliği, bütünlüğü, dayanışmayı kurumsallaştırmaya çalışmalıyız.
Elbette millet şuuruyla yekvücut olmuş ve vatanlaştırdığımız her coğrafyanın mutlu-özgür yaşaması hasreti ile yaşıyoruz. Hasretimizi bu çatı altından dile getirmekte ayrı bir onur ve gururdur.
Birbirimizin dertleri ile hemhal olmuş cihanşümul bir millet haline gelmemiz için; fedakârlığın, cesaretin, hoşgörünün, cihat ve gaza duygusunun kilitleri açmasıyla ve kitlelere ulaşmasıyla mümkün olacağı inancındayım. Bunu da bizler yapacağız.
Viyana kapılarına dayanan cüretin, İtalya’ya uzanan azmin ve Afrika’yı kuşatan heyecanın arkasında kuşkusuz ifadeye çalıştığım bu hususların muazzam izleri vardır.
Orta Asya’da dikilen filiz; Selçuklu ile kökleşmiş, Osmanlı ile dal vermiş, büyümüş, gürleşmiş ve Türkiye ile çınarlaşmıştır.
Orta Asya’dan başlayan tarihi yolculuk tüm kıtaları kapsayacak şekilde makas değiştirmiş ve Osmanlı sarığını kardinal külahına tercih eden bir anlayışa zemin oluşturmuştur. Atalarımızdaki gazilik ve alplik bilinci engelleri aşmış; aynı zamanda sevginin ve merhametin bayraktarlığını yapmıştır.
Doğaldır ki, elde edilen muzafferiyetlerin gerisinde; Şeyh Ede-Bali’nin irşadı, Hayme Ananın niyazları, ahilerin fütüvvet adabı, Türkmenlerin mertliği ve Cenab-ı Allah’ın yardımı bulunmaktadır.
Ecdadımızın tarihe mührünü vurmasındaki sır; inancın, imanın ve bağımsız yaşamaya duyulan tutkunun bileşkesinde aranmalıdır.
Eğer Atalarımız atılganlık ve kararlılıkla bir başarıya ulaşmışsa, bunda;
√ Zulme karşı şefkatin,
√ İhanete karşı sadakatin,
√ Korkaklığa karşı yiğitliğin,
√ Pısırıklığa karşı kendine güvenin,
√ Bezginliğe karşı dayanıklılığın,
√ Ve ayrılığa karşı kardeşliğin üstün gelmesinin büyük bir payı vardır.
Türklerin vefalı, hamiyetli, gözü pek ve hidayet sahibi nesilleri kaynaşmanın adresi, adil ve adaletli yönetimin burçları olmuşlardır.
İşte böylesi bir ortamda bin yıllık kardeşlik hissiyatı Türkmen kilimleri gibi vicdanlara dokunmuş ve çağlar boyunca güçlenerek bugünlere gelmiştir.
Şehit kanlarıyla kardeşlik hukukunun sayfaları yazılmıştır.
Millet olmanın mükâfatı ve güzellikleri dünyanın her köşesinde meyvelerini vermiş, kardeşliğin zem zem suyuyla susayan gönülleri kandırmıştır.
At sırtında, kale önlerinde, meydanlarda mozaik olmak için ter dökülmemiştir.
Malazgirtl kıtalara açılan kapısı; farklılıklara özenen ve savunan değil, aynı kaderi paylaşan, aynı ülküye inanmış, birlikte yaşamaktan başka bir şey düşünmemiş abide şahsiyetler tarafından ardına kadar açık tutulmuştur.
Bin yıllık kardeşlik bize;
√ Caber’e giderken Fırat’ta boğulan Süleyman Şah’ın öğüdüdür.
√ Evladı Ertuğrul Gazi’nin vasiyetidir.
√ Çınar rüyasının himmetinden güç alarak zafer naralarını milletine hediye eden Osman Gazi’nin tavsiyesidir.
√ Bizans surlarını oklarıyla döven, kılıçlarıyla yıkan Samsa Çavuş’un, Aykut Alp’in, Konur Alp’in, Hasan Alp’in, Akça Koca’nın önerisidir.
√ Derin hikmetinden feyiz aldığımız Şeyh Ede-Bali’nin dileğidir.
√ Osman Gazi adına ilk hutbeyi okuyan Dursun Fakih’in temennisidir.
Ecdadımızın emanetine sahip çıkmak ve yaşatmak ise bizim boynumuzun borcudur.
Buna hıyanetlik edene, tahrip edene ve değersizleştirmeye yeltenene de karşı durmak ve emellerini boşa çıkarmak Türk tarihinin omuzlarımıza yüklediği büyük bir vazifedir.
Kimse azız diye üzülmesin, çoğuz diye sevinmesin.
Bir şeyi yapabilmek için sayısal çoğunluk marifet olsaydı, 400 çadırlık Türkmen topluluğuyla mesafe almak mümkün olmazdı.
Bu anlamlı günde Türk milletinin birliği, dirliği, bütünlüğü ve bekası için ecdadımızın vasiyeti ne gerektiriyorsa onu yapmaya yeminli olduğumuzu buradan duyurmak istiyorum.
Bu ve benzeri birliktelikler parçalanmayı durduran özverinin adıdır.
Türklüğün yaşam alanını ihmal ve inkâr edenlerin tökezleyecekleri maddi ve manevi zenginliğin otağıdır.
Şehit kanlarıyla vatanlaştırdığımız her karış toprağın özetidir.
Türk’süz bir dünya düşleyenlere verilen ibretlik dersin hazırlık yeridir.
Kavga ve kargaşaya son veren düzenin ve iradenin yayılma alanıdır.
Bu kutlu birliktelik kucaklaşmaya, buluşmaya giden sürecin mihenk taşı olsun.
Buradan esen rüzgârı kasırgaya dönüşsün zalimlerin üstüne tufan olsun…
Ne hazindir ki, dün ecdadımızın yönetimi altında huzur ve barış içinde yaşayan milletler bugün çilenin, karmaşanın ve bunalımın dibine kadar batmışlardır.
Dün kuvvetin ve itibarın çevrelediği toplumlar bugün ezilmişliğin, dışlanmışlığın, acziyetin çıkmazına saplanmışlardır.
Balkanlardan Ortadoğu’ya Ortadoğudan Doğu Türkistan’a kadar yaşanan dram ve travmalar bunun açık kanıtıdır.
Emperyalizmin tuzaklarına aldanarak bize sırt çevirenler vahim ve içler acısı bir manzaranın içindedirler.
Bu çağın tekfurları ve onların işbirlikçileri Türk-İslam coğrafyasını deney tüpü haline getirmiş; kanın, gözyaşının ve acıların çığ gibi büyümesine neden olmuşlardır.
Geçmişteki yüksek yönetim erdeminden sonra, içinde bulunduğumuz zamandaki felaket tablosunu vicdanlı hiç kimse kabul edemeyecektir.
Dünya Türklüğünün artan sıkıntıları, İslam âleminin çeşitlenen sorunlarla boğuşması milletimiz açısından kaygı ve üzüntü vericidir.
Bu nedenle silkinip ve titreyip aslımıza dönmemiz ve neslimizin sorumluluğundan ve kılavuzluğundan bir an olsun ayrılmamamız vazgeçilmez bir önemdedir.
Binlerce yıllık duyuşun, hissedişin, kabulün, ilkenin, tamah ve riyadan uzak duran ahlakın başka bir neticeye kapı aralaması bize göre imkânsızdır.
İnsanlık tarihi değerlerinden uzaklaşan, kültürünü, medeniyetini sürekli kılamayan birçok milletin zaman içerisinde ortadan kalktığını, başka toplumlar arasında kaybolduğunu göstermektedir.
Bu nedenle sorumluluklarımız fazla, yapacağımız işler çoktur.
Atalarımızdan aldığımız tarihi mirası gelecek kuşaklara yıpranmadan devretmek mecburiyetindeyiz.
Bugün Türklüğün kalpgâhında sizlere hitap etmekten büyük bir memnuniyet duydum.
Buradan, yerkürenin neresinde bir Türk varsa aklımızda ve gönlümüzde olduğunu Türklü destanın anılarını yüreğimizde taşıdığımızı söylemek istiyorum.
Dileğim daha nice yıllar burada toplanarak mazideki haşmeti analım ve onu aşmak için birbirimizle uğraşmak yerine tam olarak kenetlenelim.
Türk milletinin çağlara yeniden damga vurması için bu zorunlu ve büyük bir gerekliliktir.
Allah’ın izniyle Türk milleti var olacak ve sonsuzluğa giden yolda hiçbir güç tarafından alıkonulamayacaktır.
Kahraman ecdadımızı ve tüm şehitlerimizi hürmet, minnet ve şükran hislerimle anıyorum.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Cenab-ı Allah hepsinden sizlerden ayrı ayrı razı olsun.