DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI
OLDU MU YA “HOCAM”, BU NASIL YORUM?.. (Bu “mene düşmanlık”tır?.. Bu “nasıl bakış?..” ): * “Ey îmân edenler; kasten öldürülenler için size kısâs yapmak farz kılındı. . Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın kısâs olunur. Fakat öldürülmüş olanın kardeşinden (yâni vârislerinden, velîsinden) kâtilin lehine olarak bir şey bağışlanır da kısâs düşürülürse; ölenin velîsi hakkından ziyâde almayarak, örfe göre (tâyin edilmiş) diyet (para cezâsı almalıdır. Kâtil de, ölenin velîsine îcâb eden (gereken) diyeti güzel bir şekilde ödemelidir. (…) Ey akıl sahipleri, kısâsta sizin için hayât vardır.” (Kur’ân-ı Kerîm-Bakara Sûresi, âyet: 178-179’dan)* “…Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yalnız ve yardımsız olarak ortada bırakır.” (Yani onu hakkı izlemekten alıkoyar, ondan uzaklaştırır; onun bâtıl yolunda amel etmesini sağlar ve onu bâtıla dâvet eder.)
(Kur’ân-ı Kerîm, Furkân Sûresi, âyet 29’dan)* “Onlara, ‘Kâfirlere inanmayınız!’ dediğim hâlde, onlar kâfirlerin sözleri ile hareket ediyorlar. Şeytân onları aldatıyor.” (Kur’ân-ı Kerîm; Al-i İmrân Sûresi, âyet 104)
* “Ey îmân edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın! Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Kur’ân-ı Kerîm; Hücurat Sûresi, âyet 6)
* “Yeryüzünü sâlih kullarıma mîrâs bırakırım” meâlindeki âyet-i kerîme,
Osmanlı Sultânlarını övmektedir.
(Numân bin Mahmûd bin Abdullah Âlûsî-Galiyye-tül-mevâ’ız; s. 95)* “Savaşta Osmanlılar çekilirse ayaklanacağız. Türk ordusunu iki ateş arasında bırakacağız. İkmal yollarını kesecek, köprüleri havaya uçuracak ve Rus ordusuna katılacağız.” (Torosyan-Ermenistan Tarihi; Paris 1923, s.y 219’dan)* “Ermeniler, ‘Sadık teb’a’ diyerek kendilerini bin yıl el üstünde tutan Türkleri, dünya ile kötülemeye koştular. Bunların yöneticileri, ne kadar uğraşsalar da, insanlık, barış ve dostluğa yaklaşmıyorlar. Herhâlde âciz olan kimliklerini, kin ve düşmanlıkla kanıtlıyorlar. Ayrıca PKK’lılar gibi bunlar da, Türkler hakkında yaptıkları âdi propagandalar ölçüsünde, Batı’dan bahşiş alıyor ve prim sağlıyorlar…” (Ahmet Kabaklı-Türkiye Gzt. 13.05.1995, s. 2’den) * “İslâmiyet’in bindörtyüz sene hâkim olduğu yerlerde ve altıyüzotuz yıl Osmanlı devleti idaresinde bulunan memleketlerde çok Hıristiyan vardı. Bugün Türkiye’deki Hıristiyanlar, bunların torunlarıdır. Osmanlı devleti, Hıristiyanları din değiştirmek için birazcık zorlasa idi, bugün Türkiye’de hiç Hıristiyan bulunmazdı. (…) Bulgarların, Moskofların, Ermenilerin ve Yunanlıların Müslüman Türklere yaptıklarının binde birini Osmanlılar onlara tatbik etseydi, belki bugün yeryüzünde Bulgar, Ermeni, Yunan ve Rus diye bir millet olmazdı.” (Harputlu İshak Efendi-Dıyâ-ül-kulûb/Cevâb Veremedi; İst. 1995, s . 246, 249’dan)
* “Osmanlı tarihi; Ermenilerden 29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos ve konsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memur kaydetmektedir.” (Türkiye Gazetesi, 29.09.2000, s. 13)* “Osmanlı Sultanlarının ideâlleri; kendi tâbirleri ile
‘Nizâm-ı âlem’, ‘İ’lây-ı kelimetullah’ ve
‘Kızılelma’ fikri üzerinde toplanıyor ve devletin hikmet-i vücûdu; millî, İslâmî ve insânî esaslara bağlı bir cihân hâkimiyeti düşüncesine dayanıyordu.
” (Osmanlı Devlet Teşkilâtı-Türkiye Gazetesi Yy. İst. 2006, s. 5)* “Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülaziz Butefika, Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül’e şunları söylemiş:
‘Osmanlı Milletler Topluluğu kuralım. İngiltere Comonwealthden Biritanya Milleltler Topluluğu’nu, eski sömürgeleriyle kurdu. Biz Osmanlıyı hiçbir zaman sömürgeci görmedik. Güçlü olduğu kadar hoşgörülü Osmanlı düzeni, günümüzde uygulanamaz mı? Biz Osmanlının parçasıyız. Osmanlıyı biz Cezayirliler, Cezayir’e dâvet ettik ama gitmesini istemedik.’Bugün bir
Osmanlı Topluluğu mümkün mü? Gerçi
Clinton gibi en yetkili ağızlar, böyle bir imada bulundular. Ama zorluk şuradadır ki biz, imparatorluk esprisinden mahrum nesiller yetiştirdik.
Osmanlı falan deyince, babalarını ve dedelerini aşağılayıp tüyleri diken diken olan nesiller…”
(Yılmaz Öztuna-Türkiye Gazetesi; 13.04.2005)* “Dinin temeli nasihattir”, “Duyduğu hak sözü, bir Müslüman kardeşine söylemek, ne güzel hediyedir.”, “Allahü teâlânın en çok sevdiği kimse, çok nasihat edendir.”, “Her insan hatâ eder. Hatâ edenlerin en hayırlıları, hatâlarından dönenlerdir.”, “Kendisinden faydalanılmayan ilim, Allah yolunda sarf edilmeyen hazine gibidir.”, “Bâzı şiirler, elbette apaçık bir hikmettir…”, “Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen alır.”, “Büyüleyici sözler gibi, hikmetli şiirler de vardır...”, “Şâir Hassan’ın sözleri, düşmana ok yarasından daha tesirlidir…”, “Şiir, bir söz ki, güzeli daha güzel, çirkini daha çirkindir...” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi vesellem”) * “En çok sevdiğim kimse, bana ayıp ve kusurlarımı haber verendir.”,
“Biri benim yanlışımı görür de beni uyarıp o yanlışı düzeltmezse onda hayır yoktur, benden uzak dursun. O kişi beni uyarır ve yanlışın düzeltilmesi konusunda çaba gösterir fakat ben o söze ve kişiye itibar etmezsem, bilsin ki, artık bende hayır yoktur!..” (Hz. Ömer “r. anh”
) * “Kötü kimseyi; kötülüğü ile anma, bir iyiliğini bul, onu söyle. Eğer kötiülüğü din hakkında ise, bid’at ise onu insanlara söyle ve ona uymaktan onları koru!..”
(İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe “r. aleyh”-Türkiye Gzt; 25.12.2020, s. 11)
* “Saygılı Kardeşim! Kureyş kâfirleri uğursuzluklarını, aşağılıklarını, taşkınlıklarını arttırdığı zamanda, Müslümanları çekiştirici, kötüleyici şeyler uydururlardı.
Peygamberimiz (aleyhi ve âlâ aleyhisselâtü vesselâm) İslâm şâirlerinden birkaçına kâfirleri kötülemelerini emir buyurdu. O şâirlerden biri,
Resûlullah’ın önünde minbere çıktı. Herkese karşı kâfirleri kötüleyen şiirleri okudu. O
Server (aleyhisselâtü vesselâm),
‘Bu kâfirlerin kötülüğünü açığa vurdukça, Rûhul-Kûds (Cebrâil aleyhisselâm)
bununla beraberdir’ buyurdu.”;
“Kitap, altın bir kafes, ilim içinde kuştur/Kafesi satın alan, kuşa sahip olmuştur.” (İmâm-ı Rabbânî (k. sirrûh)*
“Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın. Mademki böyledir, o hâlde Allahü teâlâya ibâdet edenlerle beraber bulun, onları sev!” ( İmâm-ı Şâfiî “rahmetullahî aleyh”)
* “Türkiye’ye gideceğim. Yeryüzünde iki Türk var ise, biri mutlaka benim. Ben Türk’üm, ama Jön Türk değilim.” (
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî “rahmetullahi aleyh”
Efendi; Van/Başkale, 1865-Ankara/Bağlum, 1943)
* “Bilgilerin doğru olması kâfi değil. Esas olan yazarıdır. Yazarının rûhâniyyeti satırların arasında dolaşır. Yazan ihlâslı birisi ise, okuyan istifâde eder. İhlâslı değilse, fâsıksa, habîs rûhu kitâba aks eder. Okuyan zarar görür de haberi bile olmaz. İşte, Müslümanlar böyle kitâpları okuyunca kalblerinde bir kararma meydana gelir. Kitâbı yazan, yazdığından daha mühimdir. Temiz su, temiz borudan geçerse temiz olur. Temiz su, pis borudan geçerse temiz olur mu?.. Pis borudan akan sudan şifâ olmaz.” (
Hüseyin Hilmi Işık “r. aleyh”
Efendi; Eyyüb Sultan,1911- Eyüp/İstanbul, 2001)
* “Söz ola kese savaşı,söz ola kestüre başı/Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ide bir söz Kişi bile söz demini, dimeye sözün kemini/Bu cihân cehennemini, sekiz uçmağ ide bir söz.” (Yûnus Emre “r. aleyh”
)* “Edebiyatımızın münhal memuriyeti, benim nazarımda şâirlikten önce münekkitliktir.”
(Necip Fâzıl Kısakürek “r. aleyh”
)* “İyilik yapmak iyidir. Fakat en tehlikelisi, kötülüğe alet olmaktır.” (Dr. Enver Ören “r. aleyh”
; Sohbetler-14.11.1993)* “Osmanlı’da din ve devlet birliği vardı. Devlet ile din kavgalı değildi. Devlet; dine hizmet etmekle, dini yüceltmekle yükümlü idi. Hülefa-i Râşidînden sonra Kitap ve Sünnete en yakın devlet, Osmanlı devleti idi.”
(M. Şevket Eygi-Millî Gazete; 04.04.2015)* “Hz. Âişe vâlidemiz, bütün İslâm ilimlerine vâkıf, müctehide, edîbe, zühd ve verâ sahibiydi. Her bir hâdise üzerine hemen bir şiir söylerdi.” (Prof. Dr. Ramazan Ayvallı-Türkiye Gazetesi; 21.01.2020, s. 15) * “Türk; şiirle düşünür, şiirle konuşur. Biz Târihimizi şiirle yazmışızdır. Meselâ, yemek anlatmışlar şiirle. Ahmed Yesevî bize, dînimizi şiirle anlattı. O’nun öğrencileri Anadolu’ya geldiler. Yûnus Emre’ler, Hâcı Bektaşî Velî’ler, Hâcı Bayram’lar… şiirle anlattılar. (Prof. Dr. Dursun Ali Tökel-Yeni Akit Gazetesi; 09.12.2019, s. 6)* “Ben yanlış gördüklerimi eleştirmeye devam edeceğim, yanlış yapan bizdense özeleştirimi de yapacağım.”,
“Toplumu ilgilendiren, toplumun leyh ve aleyhinde olan konularda toplumun bilgilendirilmesi, eleştirilerin açık olması gerekir ki, bu yanlışlar toplumda emsal alınıp, sirayeti engellensin.”, “Bizler adil şahidler olacağız. Kural bu! Hakkı söyleyeceğiz. Kınayanların kınamalarına aldırış etmeyeceğiz. Sözü dinleyecek, işe bakacak, doğrusunu kabul edip, yanlışına karşı çıkacağız.”
(Abdurrahman Dilipak-Yeni Akit Gazetesi; 17.12.2019, 19.06.2020
, s. 9
) * “Kimi zaman ciltler dolusu kitabın yapamadığını bir şiir yapar.” (Namık Kemâl Zeybek-Eski Kültür Bakanı)* “Allah, şiiri hak yolunda kullananlardan râzı olsun!..”
(Prof. Dr. Cevat Akşit-Millî Gazete; 27.04.2017, sy. 9
) * “Bağnaz bakış, binlerce yıllık medeniyet mirasımıza sırtını döndü.” (CB R. Tayyip Erdoğan) (Türkiye Gazetesi-21.01.2021, s. 1, 9)
aygıdeğer Okuyucularımız!..“
Dikkat çeken bu başlığı niye attınız?” diye merak edip soracaklara hemen şunu söyleyelim ki, doğrusu böyle bir hitâbı da yaşı bizden büyük olan bir “
Eğitimci-Yazar ve Nâşir” için asla kullanmak istemezdik. Ancak yukarıda, “
serlevha” hâlinde sunduğumuz bilgilerin ışığında mevzuyu değerlendirdiğimizde bu, âdeta kaçınılmaz bir hâle geldi. Şöyle ki:
“Samsunlu Şâirler ve Yazarlar Ansiklopedisi” isimli eserimizde, kendisine ve kültür-sanat faaliyetlerine, her bir baskısa en az 5-6 sayfa yer verdiğimiz bu hemşehrimiz (
H. İvgin Hocamız), sahibi bulunduğu ve 12 yıldan beridir de çıkarmakta olduğu “
Kültür Çağlayanı Dergisi”nin Eylül-Ekim 2021 tarihli 70’nci sayısı 10-12’nci sayfalarında; “
Ebubekir Hâzım Tepeyran’ın ‘Küçük Paşa’ Romanı” adlı bir tanıtım yazısında, roman hakkında bilgiler verdikten sonra aynen şu ifâdeleri kullanma talihsizliğine uğramış ve (
Siz Saygıdeğer Okuyucularımıza da tercüman olma bakımından) bizden de böyle bir tepkiyi görmekte gecikmemiştir:
“Bu romanın bence en önemli tarafı şudur: Roman, Osmanlı Devletinin 1303-1312 (miladi 1887-1896) yılları arasının İstanbul şehri ile Niğde’nin bir köyünde geçen olayları ve konuları dile getirmektedir. O yıllardaki Anadolu halkının ne kadar ihmâl edildiği, Anadolu’nun baştanbaşa yokluklar ve yoksulluklar coğrafyası olduğu, yüzlerce yıldır nasıl kendi kaderine bırakıldığı, sadece vergi ve asker kaynağı olarak bu toprakların görüldüğü, hiçbir devlet hizmetlerinin halka ve Anadolu’ya verilmediği gerçeği bu romanda anlatılmaktadır. Osmanlının bu dönemlerine özlem duyanların, bu gerçeğin acı yüzünü görmeleri için bu roman önem taşımaktadır. Günümüzde Osmanlıcılık hayalleri peşinde koşanların bu dönemleri hiç bilmedikleri ve ruhlarını bu konuda şeytanlaştırdıklarının gerçeğini bu romanı okuduklarında görebileceklerini söyleyebiliriz.” = = = (***) = = =
aygıdeğer Okuyucularımız!..Bu satırları okuyunca bu
Hemşehrimiz ve Eğitimci Yazar Ağabeyimiz adına çok ama çok üzüldük. 1910 yılında, ilk baskısı yayınlanan, Temmuz 2020’de de bir banka tarafından bugünkü Türkçeye,
İsmail Kayapınar tarafından uyarlandığı bildirilen bu eser, 1864 Niğde doğumlu, Niğde Rüstiyesi’nden mezun olduktan sonra özel olarak Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenen, 1879’dan sonra da kâtiplik göreviyle başladığı devlet memurluğunu Konya, Kastamonu, Edirne, Dedeağaç gibi illerde ve ilçelerde devam ettiren;
2. Abdülhâmid döneminde de Musul, Manastır, Bağdat şehirlerinde mutasarrıflık, II. Meşrutiyet’te ise Sivas, Ankara, Hicaz, Beyrut ve Bursa’da valiliklerde bulunmuş, sonrasında (1918-1922 yıllarında) ise Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa hükûmetlerinde iki kere
Dâhiliye Nazırlığı (İçişleri Bakanlığı) görevlerine getirilmiş, Millî Mücâdele döneminde ise
Mustafa Kemal Paşa’ya katılarak
Sivas ve
Trabzon valilikleri yapmış, üç defa TBMM’de
Niğde Milletvekili olarak hizmet vermiş olan“
E. H. Tepeyran”, 5 Haziran 1947 tarihinde de ölmüştür. (Kızından torunu olan
Oktay Akbal “1923-2015”,
Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı olarak isim yapmıştır.) Görüldüğü üzere;
“fakirlik edebiyatı” yapan, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı dönemlerde çeşitli “üst görevlere getirilmiş” ve taşıdığı “
soyadı”na göre de “
azınlık vatandaşlarımızdan” olan bir
Yazar ve ona arka çıkan, bu vesile ile de
Osmanlı’ya veryansın eden günümüz yayıncısı
Hemşehrimiz; 1950’lere kadar hangi köyümüzde yol, su, elektrik vardı ve devlet hizmetleri vatandaşın refahını sağlamıştı da bu hizmetler cennetmekân
Sultan Abdülhâmid Hân döneminde Niğde’nin bahse konu köyüne ulaştırılmamışmıydı?.. 1950’lere kadar köylü kasabaya; gaz, bez, tuz, kibrit ve bulabilirse şeker için iner; yağ, peynir, yün/yapağı ve yumurta satar, askerlik sırası gelenler de şubeye uğrardı. Kadın ve kızlar; genellikle iğne-iplik, ayna-tarak ve boncuk ile çıtçıt gibi ihtiyaçlarını “
çerçilerden” karşılardı. Köylerimizin ve kasabalarımızın, genellikle o yıllardaki görüntüsü bu idi.
2. Abdülhâmid dönemini ve özellikle de Osmanlı’yı kötülemek/karalamak isteyenlere;
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Nazif Tepedelenlioğlu, M. Kemâl Öke, Yılmaz Öztuna, Osman Turan, N. Fâzıl Kısakürek ve
Kadir Mısıroğlu gibi araştırmacı-yazar ve târihçileri okumalarını, hiç olmazsa
Türkiye Gazetesi’nin “
Osmanlı Padişahları” ve “
Osmanlı Devlet Teşkilâtı” gibi özet eserlere gözgezdirmelerini salık veriyoruz… İlâveten de şunu belirtmek istiyoruz ki, şahsıma “
3 dönüm tarlayı mirâs bırakan Hâcı Babamı” rahmetle anarken bize
“1 milyon 800 bin km2’lik, üç kıtaya yayılmış bir cihân imparatorluğunu emânet eden Osmanlı Dedelerimize” nasıl “
dil uzatabiliriz” ve sözümona
O’nu tenkîde cüret eden şu veya bu kimselere karşı da sessiz kalabiliriz?” diyoruz ve dahi bu his ve düşüncelerle kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile
Sizleri başbaşa bırakmak istiyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla… = = = (***) = = =
Oldu mu ya “Hocam”, bu nasıl yorum? Hele bir şöyle dur, ben soruyorum: “62’de bir, bütün’e hak mı?”: “Masonik zihniyet”, “azınlık” sorun; “Bâkiler” söylesin, “Ermeni pak mı?..”“Kadir Mısıroğlu” ve “Tellioğlu”;Gelsinler yapalım, bir açık “Forum”;“Hangi bakış yanlış, hangisi doğru?..”Ben sustum/aradan çekiliyorum; “Hangi fikir sadık, hangisi uğru?..” “93 Harbi”nin sonrası yıllar; “Niğde’nin bir köyü, kaçın kaçıdır?“İTC Devri”(*)dir, şaşmış akıllar!..“Ermeni Kalemi”, “Siyon Haçı”dır; “Yanlış Adamlar”dan, yanlış nakiller!.. “İthâm-ithâm” üste, “karalamalar”;“Ataya-dedeye”, bu “saldırı” neden?“Alevî bakışı”, “kindar yamalar!..”“6 küsûr asır”, “târihî beden”;İçten-dıştan yedi, onca kamalar!.. “Romanımsı eser”, “târih” mi oldu?Övgü-övgü üste, çok ucuz yağlar!..Bu “teşhis”e “Hocam”, gözlerim doldu(!);“60 yıllık emek”, ne “hayır” sağlar?“Şan-şöhret-îtibâr”, “yorum”la soldu!.. “Osmanlı Sünnî”ydi, ahkâm “şerîât”;“Dünyâya adâlet”, “nizâmat” verdi!..“İTC”(*)li “haç’a”, eyledi “biât”;Kim “ihanet” etti, “sırlar” gönderdi?“Arşivler” şâhit, târih “nasîhat!..” Sarmış Sizi “Hocam”, bir “Küçük Paşa”;“Tepeyran” kalemi, gizli bir “kin”dir!..“Osmanlı Yıkan”a, gel olma maşa; “Vefâ” var ya “vefâ”, acep “niçindir?”;“Rıdvân” kimin için, “Zebânî” hâşâ!.. “Şeytanlaşan rûh” ne, bu nasıl “ithâm?”;“Osmanlıcılık”tan, dem vuranlar kim?“Kalemle-Dergi”yle, kimden “intikâm?”Kimler “hasta kalbli”, kimlerdir “hekim?”Söven-sayan kimler, kimden “ihtirâm?..” KAYIKÇ’Ali der ki, kalbler “fâş” oldu; “Kişi sevdiği”yle, olacak o gün!“Abdülhâmid” için, “milyon yaş” oldu; “Cennet” ve “Cehennem”, dolacak o gün; Bu “yorum” sevgiyi, vuran “taş” oldu!...------------------------------------------------ (*): İTC: İttihat-Terakki Cemiyeti. Hakkında geniş bilgi için bkz:
https://rehber.ihya.org/yenirehber/ittihat-ve-terakki