“DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇIOLUM HAPI YUTTUN, BU NASIL KAFA?..” * “Ey îmân edenler!.. Şeytanın adımlarını takip etmeyin!.. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şüphesiz o şeytan çirkin ve kötü şeyler emreder…” (Kur’ân-ı Kerîm; Nûr Sûresi, âyet 21’den)
* “(Ey Resûlüm) Mü’min erkeklere de söyle gözlerini (harama bakmaktan
) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, kendileri için (zan ve şüpheden
) temizdir. Mümin kadınlara da söyle; gözlerini (harama bakmaktan
) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zînetlerini açmasınlar. Başörtülerini, yakalarının üstüne (kapayacak şekilde
) koysunlar. Zînet (yer)
lerini kendi kocalarından yahut kendi babalarından yahut kocalarının babalarından yahut kendi oğullarından yahut kocalarının oğullarından yahut kendi biraderlerinden yahut kendi biraderlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut kendi kadınlarından (…) yahut erkeklerden yana ihtiyaç olmayan (yani erkeklikten kalmış bulunan) hizmetçilerden yahut henüz kadınların gizli yerlerine muttalî olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zînetleri bilinsin diye, ayaklarını da vurmasınlar. Hepiniz Allah’a tövbe edin ey müminler! Tâ ki, korktuğunuzdan emîn, umduğunuza nâil olasınız.” (Kur’ân-ı Kerîm; Nûr Sûresi, âyet 30-31’den)
* “Ey Âdemoğulları, biz size ayıp yerlerini örtecek bir elbise ve size süsleneceğiz bir giyim indirdik. Takvâ ile kuşanıp donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp düşünürler. Ey Âdemoğulları! Şeytân; anne ve babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak Cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de bir belâya uğratmasın! Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz Biz şeytânları, inanmayacakların yoldaşları yaptık.”, “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin Allah’ım?” (Kur’ân-ı Kerîm; Â’raf Sûresi, âyet 26-27, 155
)* “Şeytân insanı (uçuruma sürükleyip sonra
) yalnız ve yardımsız bırakır.” (
Kur’ân-ı Kerîm; Furkân Sûresi, âyet 29’dan)
* “Şüphesiz ki Allah îmân edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise dünyâda zevk edip geçinirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir.”, “Çünkü onlar Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimseler: Melekler, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak? Bu onların Allah’ı gazaplandıran şeylere uymaları ve O’nun rızâsına sebep olacak şeyleri beğenmemelerinden dolayıdır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.” (Kur’ân-ı Kerim; Muhammed Sûresi, âyet 12, 26-28’den)
* “Kızların, kadınların; başları, kolları, bacakları açık gezmeleri harâmdır. İnce, dar, süslü, renkli şeylerle örtünerek gezmeleri de harâmdır. Böyle gezenler, Allahü teâlâya âsî oldukları, günâha girdikleri gibi, bunların başında bulunan baba, zevc (koca), birâder ve amcadan hangisi, böyle gezmeye rızâ verir ise, bu da, isyân ve günâhta ortak olur.” (Îmâm-ı Gazâlî-Kimyâ-i Seâdet’ten)
* “Hür olan kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı, namâz için Hanefî’de avrettir.” ( İbn-i Âbidîn’den)* “Kul hayâ sâhibi olduğu zaman, hayırlı ve iyi işlere yapışır. Hayâ kalbe yerleştiği zaman, nefsin arzu ve istekleri ondan uzaklaşır.”
(Ebû Süleymân-ı Dârânî “r. aleyh”)
* “Kim; fısktan, günâhtan râzı olur beğenirse, onu yapanlardan olur. Kim de Allah’a isyân edenleri beğenirse, râzı olursa, Allahü teâlâ onun ibâdetlerini kabul etmez.” (İbrahim Halvetî Hazretleri “r. aleyh”)* “Âdem aleyhisselâmdan Muhammed aleyhisselâma kadar, bütün peygamberler ümmetlerine şu nasihati yapmıştır:
Eğer sen utanmıyorsan, her şeyi yaparsın!” (H. Hilmi Işık “r. aleyh”)* “Önceleri yurdumun ak tenli kızlarının/Türküler gibi içten sıcak hâlleri vardı/Kızlar ki ince, uzun mahzun kuğulardı/Kuğularım nerdesiniz?..”
(Yavuz Bülent Bâkiler) * “Şeytanî tesettürlü, allı pullu, zilli zurnalı, davullu klarnetli, gökkuşağı renkli…” (M. Şevket Eygi-Millî Gazete; 05.10.2018, s. 3’den
) * ”Ne ibrettir kızarmak bilmeyen çehren/Bırak kardeşim tahsili; git önce edep, hayâ öğren!..”, “Oyuncak sanmayın! Ahlâk-ı millî, rûh-i millîdir/Onun iflâsı en korkunç ölümdür: Mevt-i küllîdir.”
(M. Âkif Ersoy)* “Ne başını kapat, altını göster. Ne altını kapat, üstünü göster. Hepsini kapat, îmânını göster.!..”, “Bizce şiir,
mutlak hakikati arama işidir… Mutlak hakikat Allah’tır…”, “Şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama işidir… Şiir, türlü tecelli yoluyla Allah’tan gelir; ve bütün bu perdeleri devirerek Allah’a yol açmaya doğru gider…”, “Şâir
odur ki; renk, çizgi, ses, ahenk, hacim, pırıltı, ışık, buud, hareket, eda, mânâ, her tecelliyi şiir, şiir
i de Allah için bilir…” (Necip Fâzıl Kısakürek-Çile)* “Şiir; gönlün, aşk denilen muazzam, muazzez, müzeyyen, mükemmel, mümtaz, feyizli, faziletli ve edebli vasıflarıyla göz kamaştıran ve akl-ı selîmle müşterek, esrarlı albeniliğinin şahlanışıdır.” (M. Hâlistin Kukul)* “Allah, şiiri hak yolunda kullananlardan râzı olsun!”
(Prof. Dr. Cevat Akşit-Millî Gazete; 27.04.2017, s. 9)
aygıdeğer Okuyucularımız!..“
Üstâd Gazeteci-Yazar ve Fikir Adamı Sn. Yavuz Bahadıroğlu”nun, 30 Eylül 2019 günlü “
Yeni Akit Gazetesi”ndeki köşesinde, “
Sokakta Laikiz, Evde Müslüman” başlığı altında ele aldığı hususlar, oldukça dikkat çekici ve O’nun bu mevzudaki değerlendirmesi de yerli yerinde olunca bize de bu yazıyı yazmak düştü. “
Üstâd” aynen şunları söylemekte:
(“Tesettür âyetleri Kur’ân’dan çıkarılsın” demiyorlar, ama “Kur’ân’da tesettür âyeti yok” diyorlar.Meselâ, “Allah kâinatı yarattı, yönetimini insana bıraktı” (Deizm) diyerek, Kur’ân’da tanımlanan Allah’la irtibatını kesip “tanrı”laştırıyorlar. “Din”in “Allah’la kul arasında” olması, “kalblerde yaşaması” gerektiğini iddia ediyorlar: O zaman “özel” ve “yüce” olur, “kirlenmez”miş!..Yani, “Kur’ân kütüphanede, din kalpte durmalı” imiş!Şöyle özetliyorlar: “İslâm Dini o kadar saygın, o kadar özel, o kadar değerli ve temiz ve yüce ki, günlük işlere bulaştırmamak lâzım!”İlk bakışta “masum” gibi görünüyor, ama bu tür tanımlamalar aslında birer tuzaktır! Çünkü dinin ötelenmesi anlamına geliyor. Hayât boşluk kabul etmediğine göre, doğal olarak dini kuralların yerini başka kurallar alıyor. Hâlbuki din, bizatihi “Din Sahibi”nin tanımlamasıyla “dünyâ ve âhireti tanzim” için vazedilmiştir. “Dindar insan”, dünyâ işlerini de dinin usul ve erkânına uygun biçimde yaşamak durumundadır. Yani hiçbir gerekçe ile “dini bir kenara koyamazsınız!” Koyarsanız, “dine saygı göstermiş” olmazsınız, düpedüz “dini hayâtın dışına çıkarmış” olursunuz. Dine saygısızlık etmek ve dini “kirletmek” budur. İsterler ki, “sokakta laik, evde Müslüman” olalım!..İsterler ki, “ticarette laik, namâzda Müslüman” olalım!..İsterler ki, “siyasette laik, cenâzede Müslüman” olalım!..Dünyâ işlerine “dünyâcı” (seküler) bir mantıkla yaklaşalım!..Bu düpedüz Cenâb-ı Allah’a, “vazife ve salâhiyet sınırı” koymaya kalkışmaktır ki, hâd bilmezliğin tâ kendisidir!..Ve bunun dinle değil, doğrudan “dinsizlik”le, en azından “densizlik”le ilgisi vardır! Çünkü “din dünyâ içindir: Dünyâ hayâtını dine göre yaşamak, dindar Müslüman”ın görevidir!..Müslüman’ın; inancını rahatça, çekincesiz, endişesiz yaşayabileceği ortamı hazırlamak ise devletin anayasal görevidir. Devlet, bu görevini çoğunlukla yerine getirmiyor. Gerekçe olarak da laikliği öne sürüyor. Laik kesim de aynı kaçamağı yaparak, inanç alanlarını daraltmaya çalışıyor. “Herkesin dinine saygılıyız, ama bu çağda da baş örtülmez ki…” diyor. Oysa din, “saygı” ve “yargı” istemiyor. Dinin istediği, kurallara göre yaşanması… Kuralları kaldırmaya çalışanlar, boş bir “saygı” ile konuyu hallettiklerini sanıyorlar. Hiçbir şey hallolmuyor. Zaten bu kocaman bir “yalan”dan ibarettir!.. (…)Son sözüm şu: “Kültür ve medeniyetimize Fransızlardan daha Fransız Türkler var!..”) aygıdeğer Okuyucularımız!..“
Üstâd Bahadıroğlu”nun verdiği âdeta bu “
ayak” üzerine, bakalım “
Âşığımız” ne dedi, neyi nasıl söyledi?..Diyoruz ve O’nun aşağıdaki mısraları ile Sizleri başbaşa bırakıyoruz…Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
== = * = = = “Sokakta laik”miş, “evde Müslüman”;“Dinin yeri kalb”miş, “tesettür yok”muş; “İslâm günlük işe”, “aman ha aman…”;“…Karışmamalıymış”, “değeri çok”muş; “Ticarette laik”, “olmalı imiş!..” “Cumaları evde, kılmalı imiş”;“Gâvurdan daha çok, çalmalı imiş”;“Müslüman’ı evde, bulmalı imiş!..”“Olum hapı yuttun, bu nasıl kafa?”;“Maç günü stada, dolmalı imiş!..” “Faiz bu zamanda”, “…gerekli imiş”;“Deist’im diyenler”, “…yürekli imiş”;“Dünyâ sekülere”, “…direkli imiş!..”“Olum hapı yuttun, bu nasıl kafa?”;“Doların artışı, sürekli imiş!..” “Densizlik-dinsizlik”, kol kola vermiş;“Medrese-tekkeler”, bak mola vermiş;“Hilâfet Merkezi”, gör sola vermiş!..“Olum hapı yuttun, bu nasıl kafa?”;“Nineler toruna, bir kola vermiş!..” “Dine saygılıyız, baş örtmek olmaz”;“İmâm-Hatip ile okullar dolmaz”;“Ne ararsan cep’te, hafıza almaz!..”“Olum hapı yuttun, bu nasıl kafa?”;“Kıyâmet yakındır, yüzyıla kalmaz!..” “Fransız’dan daha, Fransız Türkler”;Onda “atom” bunda, bi çok “nükleer”;Şu “5 Atlı” diyor, “Ver… Ver… Daha ver!..”“Olum hapı yuttun, bu nasıl kafa?”;“Tarihten-kültürden, kaldın bîhaber!..” KAYIKÇ’Ali der ki, “N’eylersin oğul?…Zalim çoban olmuş, ülkeler ağıl; …İster rızânla ver, istersen sağıl(!)..”“Olum hapı yuttun, bu nasıl kafa?”;Tevbe istiğfar et, katıl ön safa!..”