DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI
“TENGRİ”LERİ, “TANRI” YAZAN “GÂFİLLER!..” (“Malûmlar”a “Taşlama”, mısra-mısra haşlama): * “Sarayların dört duvarı içinde halayıklar ve haremağaları arasında yetişen nazlı efendiler, kuş beyinli kalmağa mahkûmdurlar.”
(Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine: Nasıldı, Nasıl Oldu?-Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf; İstanbul 1933, s. 8)*
“Artık 1935’teyiz. On iki senelik bir müddet zarfında, yeni Türk, kendine yeni bir ruh, yeni bir ahlâk, yeni bir tarih, hattâ, Allah’ı artık Tanrı diye andığı için, diyebilirim ki yeni bir Allah yaratmıştır.” (
Kemalizm-Tekin Alp; İstanbul 1936, s. 171)*
“Kamalizm, bütün dinlerin üstünde bir yaşamak dinidir.” (CHP Edirne Milletvekili Şeref Aykut)* “
Ben, bu yeni kelimeleri uydurarak dili bozmak ve bu dille okuma yazmayı imkânsız hâle getirerek kullanımdan kaldırmak istiyorum.” (N. Ataç “Bkz:
Mustafa Miyasoğlu-Edebiyat Sohbetleri; Konak Yy. İst. 2003”, “
Ahmet Sezgin-Türkçenin Feryadı ve Dil Davamız; Etüd Yy. Samsun Haziran 2020, s. 45)* “1930’lar milliyetçiliğinin ırkçılığa yaklaştığı, ilmî temellerden uzaklaştığı iddia edilebilir. Ancak daha ağır hata, din unsurunu bertaraf eden bir milliyetçilik anlayışıdır ki, bu Türk milliyetçiliğinde mümkün değildir. Zira İslâm olmaksızın Türk milliyeti düşünülemez.”
(Yılmaz Öztuna “r. aleyh”-
Türkiye Gazetesi, 23.10.1994)* “Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma-yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Devrimin temel gayelerinden biri, yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.” (İsmet İnönü- Hatıralar,
c. 2)* “Türkçeye mâlolmuş, milletimiz tarafından anlaşılan ve kullanılan Arapça ve Farsça asıllı kelimeleri atarken, asıl hedefleri, Türk insanının dinî inancı ile olan bağlarını koparmaktı.”
(Prof. Dr. İsmet Miroğlu “r. aleyh”
-Türkiye Gazetesi, 27.11.1995)
* “Dünyâmızı sorma; hem yeter, hem yetmez/Alçakları var, tartmaya dirhem yetmez!..” (Ârif Nihat Asya “r. aleyh”
) * “CHP’lilerin büyük dedeleri Mithat Paşa ve ‘Kinim Dinimdir’ diyen Ispartalı Hüseyin Avni Paşa ekibidir. Dedeleri ise Jön Türklerdir. Yani 600 yıllık Osmanlı devletini 6 yılda yıkmaya becerebilen 3’lü çete: Yüzbaşılıktan paşalığa yükselen Enver, posta memurluğundan paşa olan Talat ve Güney Cephesi Başkomutanı Cemal Paşa…”
(Cumhurbaşkanı Turgut Özal-Türkiye Gazetesi; 25.06.2020, s.7 )* “Bağnaz bakış, binlerce yıllık medeniyet mirasımıza sırtını döndü. Türkçemiz, tarihimizin en büyük kelime katliâmlarına maruz bırakıldı. Diline sahip çıkmayan, devrilmeye mahkûmdur.” (CB R. Tayyip Erdoğan) (Türkiye Gazetesi-21.01.2021, s. 1, 9) aygıdeğer Okuyucularımız!..Daha önceleri
köşe yazdığımız
“Denge Gazetesi”nin 01.07.2012
ve 03.05.2014 günlü nüshaları ile
“Hem Okudum Hem de Yazdım/1 (Din ve Ahlâk ile Şehr-i Samsun Konulu Köşe Yazısı-Şiirler)” (SAY-DER Yy. Samsun, Ekim 2012, 288 sy.) adını taşıyan eserimizin 80-83’üncü sayfalarında “
Siyâseten, hukuken derken… ŞİMDİ SIRA İLÂHİYATÇILARIMIZDA” başlığı altında belirttiğimiz gibi; 1950 öncesi çocukluk günlerinden aklımızda hayâl-meyâl kalan bir takım ifâdeler var:“
Tanrı uludur, Tanrı uludur!.../Tanrı’dan başka yoktur tapacak!...Bilirim, bildiririm; Tanrı’nın elçisi Muhammed!..” (……….)Bunları niçin hâtırlattık?..Rahmetli
Ahmet Kabaklı Hocanın “
Türk Edebiyatı” adlı muhteşem eserinin 3. cildinde “
Cahit Sıtkı Tarancı”dan bahsederken,
“Manevî inançları zayıf” demekte ve “
dinî, tasavvufî bir inancı olmadığı”nı zikretmektedir ki, O’nun döneminde böylesi insanlar oldukça fazladır. Bunlardan biri de rejimin kaymağı ile beslenen ve bu beslenme neticesinde de aşırı yağ çekmesi ile bu arada da dînen kutsal olan değerlere defaatle saldırmasıyla tanınan bir başka (sözümona) şâir daha vardır: Adı, “
Behçet Kemal Çağlar”dır.Ana Britannica (İstanbul–1994) Ansiklopedisinin 8. cildi, 402–403. sayfalarının tespitine göre de 1908–1969 yıllarında yaşamış; “Cumhuriyet (siz buna o dönem CHP devrinin) değerlerini dolaysız bir biçimde Atatürk’ün kişiliğiyle özdeşleştiren şiirleriyle tanınan, Zonguldak Yüksek Maden Mühendislik Mektebi mezûnu, Belçika, Fransa ve İngiltere’de (1929–35) yurt dışı görevlerinde bulunmuş, Halkevleri Müfettişliği (1935–39) yapmış, ardından (atamayla) (1941–47) yıllarında Erzincan Milletvekili, sonrasında İstanbul Radyosu’nda edebî danışman, Robert Kolej’de de edebiyat öğretmeni olarak çalışmış,
A.E. Yalman’ın
Vatan Gazetesinde yazılar yazmış, haftalık
Şadırvan isimli bir dergi çıkarmış, 1960 ihtilâlinden sonraki
Kurucu Meclis’te ve
TRT Yönetim Kurulu’nda üyeliklerinde boy göstermiş, akabinde ise
TRT Yönetim Kurulu Başkanı olmuş bu kişi; millî bir din(!) ihdas ederek onun başına da
K. Atatürk’ü oturtmaya çalışmış,
O’na övgüler düzmesinin ötesinde bir de “
Mevlîd” yazmış bir şahsiyettir:“
Ol Zübeyde Mustafa’nın ânesi/Doğdu ondan ol güneş dürdanesi/Gün gelip oldu Rıza’dan hamile/Vakt erişti hafta vü eyyam ile./Kim dilersiz, bulasız oddan necat/Atatürk’e Atatürk’e esselat” şeklinde yaveler yumurtlamıştır.O’nun bu yolla dinî ve mânevî değerlerimize indirdiği darbeler arasında
Cenâb-ı Allah’ın ve “
esmâ il hünsâsı”ndan olan “
güzel isimleri”nin unutturulmasına çalışması da vardır.
“Kur’ân-ı Kerîm’den İlhamlar” ismini tanıyan eseri de bunlardan biridir. Bu eserinde
Behçet Kemal, sözüm ona “
İhlâs/Kulhü Sûresi”ni “
Söyle ki gündüz gece/Tanrı tek, Tanrı yüce/O, doğmaz ve doğurmaz/Kimse O’na denk olmaz” diyerek
Allah’ın adını “
İhlâs” gibi bir sûre-i celîlden çıkarmış;
“Allahü teâlâ”yı, düşmanı olduğu “
Tanrı” adıyla özdeşleştirmiştir.Diğer taraftan aşağıda, “
Üstâd Yazarsa Böyle Yazar” başlığı altında aktardığımız, millî edebiyâtımızın âbidevî şahsiyetlerinden Sn
Yavuz Bülent Bâkiler’in “
belgelendirdiği hakîkatler”in de göz önüne alınmasını tavsiye eyiyoruz…Ve de diyoruz ki; 1950 öncesi yıllarının o zalim ve ceberût eski CHP’sinin icraatları; önce siyâseten ve sonra da hukuken şimdilerde nasıl bir bir siliniyorsa, o dönem ilâhiyatçıları ve de meâl ve tefsîr âlimleri tarafından kaleme alınmış bütün eserler de bir güzel gözden geçirilmeli ve o yıllardan kalma, îmâna ve itikâda ait bozuk ifâdeler ile (bu arada “ilâh” ve “mabûdu bil hak” gibi kelimeler yanında “Allahü teâlânın isimleri yerine özellikle seçilerek kullanılan, uydurukça) “
Tanrı” kelimesi de bu yazı ve kitaplardan çıkarılmalıdır…Hemen bütün Müslümanlarca bilinen bir gerçek vardır ki o da “
En güzel isimler Allahü teâlâya aittir ve bunlardan 99 tanesi Kur’ân-ı Kerîm’de bildirilmiştir. Bunlara “Esmâ-i Hüsnâ” denilir olmasıdır.Â’râf Sûresi 180’inci âyetinde “
Ve lillâhil esmâ-ül Hüsnâ…” (En güzel isimler Allah’ındır. O hâlde O’nu bu güzel isimlerle zikredin, anın… O’nun isimlerinde sapıklığa düşenleri de bırakın. Onlar, yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.)” buyurulması daima gözönünde bulundurulmalıdır.
Peygamberimiz Efendimiz “sallallahü aleyhi vesellem” Hazretleri de bir hâdis-i şerîflerinde, “
Muhakkak Allahü teâlânın doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri ezberler, mânâlarını öğrenir, inanır, bunları ihlâsla okursa (azapsız)
Cennet’e girer.” diye haber vermişlerdir. (
Türkiye Gzt-Dînî Terimler Sözlüğü, c. 1, s. 110) İmâm-ı Rabbânî Hazretleri de “Mektûbât” isimli eseri 2. cildi 67. mektûbunda, “
Allahü teâlânın isimleri tevkîfîdir. Yani, İslâmiyet’te bildirilen isimleri söylemek caiz olup, bunlardan başkasını söylemek caiz değildir. Ne kadar kâmil, güzel isim olsa da, söylenmez.” buyurulmakta, “Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye”de de bu konuda şu bilgiler verilmektedir:
“Allahü teâlâya ‘âlim’ denir; fakat âlim demek olan ‘fakih’ denmez, çünkü İslâmiyet, Allahü teâlâya fakih dememiştir. (Şu hâlde, tanrı da denemez. Hele ibâdet ederken, ezân okurken, Allah ismi yerine, tanrı demek, çok günâh olur).”Bir okuyucuya verdiği cevapta “
Sohbet” köşesindeki yazısında Üstâd Gazeteci-Yazar
Mehmet Ali Demirbaş şunları da ilâve etmektedir: “
Bunun gibi, Allah ismi yerine “tanrı” demek caiz değildir; çünkü tanrı, ilâh, mabûd demektir. Meselâ, ‘Hintlilerin tanrıları inektir’ denilmektedir. (Birdir Allah, O’ndan başka tanrı yok) denebilir. Başka dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de, ilâh, mabûd mânâsına kullanılabilir. Allah ismi yerine kullanılamaz.” (
Türkiye Gzt.27.4.2010, s. 15)Yıllar önce rahmetli
Prof. Dr. Ayhan Songar da bir yazısında; “Güzel bir dilimiz vardı. İslâm’a çok yakışan, içinde İslâmî kaynaklı dünya kadar kelime ihtiva eden bir dilimiz… İşe o dilden İslâm’ı kovmakla başladılar ve adına ‘dil inkılâbı’ dediler. Sözde Türkçeleştiriyorlardı dilimizi, sözde arındırıyor, temizliyorlardı. Evvelâ Allah yerine Tanrı demekle işe başladılar. ‘Tanrı’ umumî mânâda ‘ilâh’ karşılığı kullanılan bir Türkçe kelimedir, hâlbuki Allah, Cenâb-ı Hakk’ın has ismidir. Eski Romalıların, Yunanlıların çok tanrılı dinlerinde Zeus da bir tanrı idi. Venüs de diğerleri de… Şimdi, nasıl olur da Allahü Teâlâya Tanrı dersiniz? Bunun nasıl içiniz alır, buna vicdanınız nasıl râzı olur? Süleyman Çelebi Mevlîd’inde, ‘Birdir Allah andan artık Tanrı yok’ diyor, böylece Tevhîd inancını dile getiriyor. (…) TRT’de oynatılan filmlerin dublâjı yapılırken dikkatle İslâm kökenli kelimeler ayıklanmakta, meselâ
‘Allah kahretsin’ yerine ‘kahretsin’ denmektedir. TRT Yönetim Kurulu’nda iken bunun çok mücadelesini yaptım… Birçokları artık ‘Allaha ısmarladık’ demesini unuttular, onun yerini ‘hoşça kal’ aldı.” diyerek haklı bir sitemde bulunmuştur. (
Türkiye Gzt. 4.8.1996) = = = (***) = = = aygıdeğer Okuyucularımız!..Yıllar önce ele alıp “
köşe yazısı” mevzuu yaptığımız bu mes’eleyi tekrar gündeme şunun için taşıdık:“
Kıymetli Hemşehri Eğitimci-Yazar ve Nâşir Ağabeyimiz Hayrettin İvgin” tarafından 12 yıldan beri neşredilen “
Kültür Çağlayanı Dergisi”nin Eylül-Ekim 2021 tarihli 70’nci sayısı 3-7’nci sayfalarında “
Türk Dil Kurumu’ndan Yeni Bir Sözlük” başlıklı makâlede ele alınan ve “
Mustafa S. Kaçalin”in kaleminden dilimize kazandırılan “
Moğolların Gizli Tarihi (Ankara 2020, 447 s.)” isimli eserde “
tenggeri gök’ (Çinggis Kağan’ın besmelesi: müngke tengri-yin küçü-dür ebedi (Ebedi Tengri’nin gücü)” ifadelerine yer verildiğini görmek olmuştur.Akabinde de 15.12.2019 tarihli “
Türkiye Gazetesi”nin “
Geniş Açı: Fikir ve Tartışma Sayfası”nda “
Tengrillerden Tevhide… Türkler İslâmiyeti Süratle Benimsediler” başlıklı inceleme yazısını kaleme alan “
Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Kemal Kayra” Hocamızın, “
Göktürklerle başlayan veya yazılı belgeler (kitâbeler)e göre hüküm verebildiğimiz ‘Kök Tengri’ inancı, (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”den sonra)
İslâmiyet’in kabulü(tekâmülü)yle
yerini bir olan Allah’a terk ederken, ‘Tengri’, Zât-ı ulûhiyetin adı yerine ikâme edildi. (…) Bu kelimenin başlangıç metinlerinde bir hayli kullanıldığını, bazı eserlerden alıntılarla açıklayacağız” demesi olmuştur.
“İrşâdü’l Mülûk ve’s-Selâtîn (Sultan ve meliklerin uyarılması, irşâdı-Dç. Dr. Recep Toparlı, Ankara 1992)nde,
‘Tengri te’âlâ ivi birle’ (Allah’ın evi ile), ‘
Tengri te’âlâ Âdem Nebîge on sahife’ (Allahü teâlâ Âdem Peygamber’e 10 sayfa)” ve yine Recep Toparlı’nın “
Kıpçak Türkçesi (Nehcü’l-Ferâdîs)” adlı (Erzurum, 1986) adlı eserinde geçen “
Tangrı tebâreke ve teâlâ, İsmâ’il Peygambar… (Allühü teâla, İsmâil Peygamber…” ile “
Kitâb-ı fi’l-Fıkh bi’l-Lisâni’t-Türkî (Türk Dili Üzerine Fıkıh Kitabı)”nda geçen “
Tengri Resûli eyiddi sallâllâhü aleyhi vesellem Yâ Alî iki da’vîcinüng birisi üçün hükm itmegün… (Yâ Ali, iki davacının birisi için hükmetmen…)”Diğer taraftan,
“Yeni Şafak Gazetesi”nin bir “
Kültür Armağanı” olarak okuyucularına hediye ettiği “
Alevî-Bektâşî Klasikleri: MAKÂLÂT (Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî” adlı (İst. Ağustos 2010, 143 sy.) eserin muhtelif sayfalarında geçen “
Çalab Tangrı/Çalab te’âlâ/Tangrı tebâreke ve te’âla” ifadelerinin, tam kullanılmak veyahut da “
Orhun Kitâbesi Tonyukuk Batı Cephesi” okuması, 2-3’ncü satır: “Altun yışg aşa ketlimiz İrtiş ögüzüg keçe ketlimiz. Kelmişi alp tidi, tuymadı.
Tengri, Umay… (Geleni cesur dedi duymadı. Tengri, Umay…)” “Muharrem Ergin-Orhun Âbideleri; İst. 1973, Boğaziçi Yay.” aktarılması yerine, “
Tanrı” diye verilmesi; ihânettir, “
gâflettir” diyoruz ve bu his ve düşüncelerle kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile
Sizleri başbaşa bırakalım istiyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = (***) = = = “
Tengri”leri, “
Tanrı” yazan
“Gâfiller……‘Hesâbınız’, zor geçecek bilesiz!..”“
Esmâ…” varken, “
put” söyleyen o “
diller”;
“Azâbınız”, kor geçecek bilesiz;
“Alarm” verir, “
kameralar” tüm “
ziller!..” “99 hüsnâ” varken görmemek;
“Hakk Resûl”e, kulağını vermemek;
“Allah” varken, hâşâ “
Tanrı” söylemek!..
“Hesâbınız”, zor geçecek bilesiz;
“Azâbınız”, kor geçecek bilesiz!..
“Yûnus: Tengri” dedi-yazdı baksana;“
Tanrı: Put”tur, taş kafana soksana;Yaşın ermiş, 70’lere 90’a!..
“Hesâbınız”, zor geçecek bilesiz;
“Azâbınız”, kor geçecek bilesiz!..
“Hâcı Beştâş” aynısı söylüyor,İşte “
Sözlük”: “Çinggiz Kağan” ne diyor:
“Tenggeri gök”, “müngke tengri” heyliyor!..
“Hesâbınız”, zor geçecek bilesiz;
“Azâbınız”, kor geçecek bilesiz!.. “
Çalab Tengrı”, “Makâlât”ta kaç yerde,“
İrşâdü’l-Mülk”: “Tengri te’al” söyler de;
“Kıpçak Türk’ü”: Aynısını hep der de!..
“Hesâbınız”, zor geçecek bilesiz;
“Azâbınız”, kor geçecek bilesiz!.. “
Agop-Ataç Lisanı”na bakma Sen;
“6 Ok”u, “
matah” diye takma Sen;“
Mülga İncî”, “Mülga Tevrat” kokma Sen!..
“Hesâbınız”, zor geçecek bilesiz;
“Azâbınız”, kor geçecek bilesiz!..
“Alp Tekin”miş,
“Moiz” olup yanma Sen;
“Mithad Paşa” gibi “
haç”a kanma Sen;“
Endülüs”ten “
sürgün” yiyip “
Dönme” Sen!..
“Hesâbınız”, zor geçecek bilesiz;
“Azâbınız”, kor geçecek bilesiz!..
KAYIKÇ’Ali, “Tengri”leri bozanlar;
“Esmâ…” varken, “
Tanrı… Tanrı…” yazanlar;“
Medya… Medya…”, besmelesiz gezenler!..
“Hesâbınız”, zor geçecek bilesiz;
“Azâbınız”, kor geçecek bilesiz!..